YERLE GÖK ARASINDA BİR GARİP EFO

Yaya geçidinin tam ortasında vurmuşlar Efrail’e. Bizim Efo’ya. Koca koca sarı çizgilerinin yüz metre öteden bile görüldüğü bir yaya geçidinde, evinden karşı büfeye geçerken. Kim bilir kaç kilometre hızla çarpmış o araç…

Ölçekli Efrail Saltaş, köylüm, yakınım, can dostum… Güleç yüzlü Efo’yu da ekledik yitiklerin üstüne. Köylümüz, akrabamız Zekiye öğretmenimizin de eşi, güzel insan.

Yıllar oldu görüşmeyeli, tanışalı da on yıllar.

Köyün camisinin yanında karşılaşmıştık on yıllar önce; köyün kuzularını getirmişti otarmaktan. Elinde bir uzun gunut; yani örgüsüz kamçı; bir çubuğa bağlı uzun bir deri parçası; bir sırım… Cılavuz öğretmen okulu öğrencisi o zaman. Bibimoğlu İlimdar gibi. Ben de lise öğrencisi olmalıydım resmen o ilk tanıştırılmamızda.

Sonra sıkça görüştük; ta ki 12 Eylül 1980’e kadar. Sanırım o günlerde bizim aileye inen tufanın bir ucu Efo ve Zekiye’yi de etkiledi. Açığa alınmalar, sürgünler…

Öğretmen okulu öğrencisiyken kuzu çobanlığı da yapıyordu Efo. Nerede şimdi öyle üretken, insan ve doğa canlısı genç kuşaklar?

Yeryüzü yerle gök arasında bir acayip yaratıklara yurt olmaya başladı. Her tarafta yükselen beton yığınları, HESler, AVMler ile yerin altı lağım farelerine, üstü İtola Calvino’nun buluşuyla bana “hah!” dedirten “Lümpen Kanatlılar Kalabalığı” arasında sıkışmaya başladı. Lağımlarda dolaşan koca fareler ve beleşçi güvercinler nereyi boş bulursa oraya yerleşip öncelikle sıçıp izlerini bırakıyorlar. Ele geçiriyorlar mekânları, saygısızca, kimsenin hakkını hukukunu adaletini umursamadan.

İnsanlar da değişmiyor mu sanki. Bas Allah basıyorlar gaza, sonunu düşünmeden. Sola dönecek araç en sağdaki şeritten basıp en önde önüne geçiyor, alt üst ediyor tüm geçişleri. Benzinlikler, acil ulaşım şeritleri, her şey fırsata dönüşüyor zorbalar için. Adalet ve Hak oy ve para toplamak, bir yerleri soymak ve bombalayarak ele geçirmek için kurulmuş parti ve derneklerde minare ya da mızrak kılıfı olarak kullanılıyor yıllardır.

O uzak ve yüksek yaylalarda doğayla, her türden canlıyla barış ve kardeşlik içinde hayatı adımladık biz… Kuzu otarırken de dana çobanlığı yaparken de, gün akşama kadar boyunduruk üstünde hodaklık yaparken de, yan yana tırpan çekerken de öküz arabasıyla ot taşırken de harmanda geme binerken de onur duyduk üretmekten, paylaşmaktan. Ana baba parasıyla kafeler doldurup yağ bağlama şansımız da niyetimiz de hiç olmadı.

Lağım fareleriyle “Lümpen Kanatlılar Kalabalığı” arasında sıkışıp kaldık Efo… Seni de alıp erkenden götürdü bu kahpe düzen. Bir avuç zorba için başkalarını kandırma, ezme, doğayı ve herkese ait olanakları gasp etme oyununa dönüştü hayat.

Ama and olsun ki, hep o karşılaştığımız gün yüzünde gördüğüm gülümsemeyle anacağım seni, senin kattığın öfkeyle karışık o güçle direneceğim kötülüklere, doya doya sarılacağım sevdiklerime.

Işıklar içinde ol sevgili kardeşim!

 

30 Temmuz 2015, Alper Akçam